Ana sayfa
         
     

Rapor - Makale > Ürün Geliştirme > Panel > Teknoloji ve Tasarım: Ateşle Barutun Dansı*:

ADesign Fair 2004 Panel tarihi: 08-10-2004
Yer: Harbiye Askeri Müzesi - Ahmet Fethi Paşa Salonu, İstanbul

Moderatör:
Şahin Tulga, Genel Md., HP Türkiye

Konuşmacılar:
Alphan Manas, Teknoloji Holding
Cengiz Ultav, Vestel A.Ş.
Serhan Güzelderen, Beko Elektronik A.Ş.

Cengiz Ultav
Serhan Güzelderen
Alphan Manas
Şahin Tulga

Hayatımıza yön veren tasarımlar, tasarımda teknolojinin kullanılması, teknolojik ürünlerin tasarlanma
süreci ve bu ürünlerin başarılı olması için uygulanacak pazarlama prensipleri, 'Teknoloji ve Tasarım' panelinin ana konuları oldu;

Şahin Tulga:

Evet, konumuz teknoloji ve tasarım. Şu alt konulara değineceğiz:

Bir defa tasarımın aşamaları nelerdir? Tasarımın da bir süreci var, hepiniz biliyorsunuz. Bu konuda çalışıyorsunuz ya da okula gidiyorsunuz. Bu süreç nedir? Bunu biraz irdeleyeceğiz.

Daha sonra, bu süreçte teknoloji nasıl kullanılılyor. Özellikle, iletişim devrimi bu süreci nasıl etkiledi? 'Pozitif olarak etkiledi' hatta belki 'negatif olarak etkiledi' diyenler çıkacak. Onu irdeleyeceğiz.

Daha sonra da teknolojik ürünlere bakacağız. Teknolojik ürünler, benim mensup olduğum HP'nin ürünleri gibi, Beko, Vestel, Teknoloji Holding gibi şirketlerin ürünleri nasıl tasarlanıyor ona bakacağız.

İlk raundumuz bu. Sonra, ikinci raundda şunlara bakacağız: Bazı teknoljik ürünler, ama tasarlanmış, harika görünüşlü, niye başarısız oldu? Pazarlama konseptleri çok önemli. İyi tasarlanmış bir teknolojik ürünün başarılı olabilmesi için, nelere dikkat etmek gerekli? Bunlara da bir bakacağız.

En son da panelistlerin faydalı gördüğü kitap, dergi gibi kaynakları anlatmalarını isteyeceğiz.

Şimdi, ben ne zaman power point'le bir sunum yapacak olsam, bir hikaye aklıma gelir. Katıldığım bir konferansta, çok önemli bir yönetici, konuşma yapmak için kürsüye gelirken elinde pek çok not taşıyordu. Bir anda ayağı takıldı ve sendeledi. Elindeki sunum kağıtlarını hepsi etrafa saçıldı. Adam, kağıtlara bir baktı hepsini yerde bıraktı ve kürsüye çıktı. Muhteşem bir konuşma yaptı. Ben de o konuşmaya şahit olduğum için, onun gibi olmak istedim ve kendimi yetiştirmeye çalıştım. O kişi, benim için bir modeli oldu. Ta ki, aynı kişiyi yıllar sonra, başka bir yerde aynı numarayı tekrarlarken görene kadar. Böyle hikayeler anlattığım zaman, benim şirketimde herkes gülüyor.

Şimdi, bakanın biri toplamış etrafına müsteşarlarını, yardımcılarını, üst düzey yöneticilerini, onlara böyle hikayeler anlatıyor. Soğuk hikayeler, ama bakan ya, herkes gülüyor. Bir kişinin gülmediği bakanın dikkatini çekmiş. 'Siz niye gülmüyorsunuz' demiş. 'Efendim, ben sizin bakanlıktan değilim' demiş adam da. Siz de benim bakanlıktan olmadığınız için, gülmeme hakkına sahipsiniz.

Evet, bu gerçekten önemli bir konu, gerçekten çekici de bir konu. Bence Türkiye'de bu konudaki en yetkin insanlar da aramızda;

Önce Cengiz Ultav. Cengiz Ultav benim için Cengiz Abi, ikimiz de aynı liseden mezun olduk, Ankara Fen Lisesi'nden. Türkiye'de tanıdığım en parlak insanlardan biri. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü'nden, lisansı ve lisans üstü diploması var. Halen, Vestel'de icra kurulu üyesi. Vestel'de altı sene Ar-Ge müdürlüğü yaptı. Tahmin ediyorum, endüstriyel tasarımla da o zaman tanıştı. NCR genel müdür yardımcılığı yaptı Türkiye'de. Hollanda'da, Phillips firmasında çalıştı. Almanya'da, uzay iletişim konusunda faaliyet gösteren çok meşhur bir firma var, Dornier, orada çalıştı. Ve bu gün aramıza.

İkinci panelistim Alphan Manas. Alphan da bence Türkiye'nin en başarılı iki teknoloji firmasının birinin yöneticisi ve yönetim kurulu başkan vekili. Dünya Füturistler Birliği'nin Türkiye başkanı. 'Füturist'ten kastımız, geleceği gören geleceği görmek için de vizyon sahibi olan. Her iki panelistim de Türkiye'nin önde gelen vizyonerlerinden. Alphan'ın, çoğu teknoloji konusunda 20 tane patenti var. Alphan, icatçı ruha sahip bir insan. Sektörümüzün duayen isimlerinden biri olan Prof. Oğuz Manas'ın oğlu. Bu yüzden, Alphan 9 yaşındayken, 1960 senesinde, bilgisayar kullanmaya başladı...

Evet, üçüncü panelistim Beko Elektronik şirketinde endüstriyel tasarımcı: Serhan Güzelderen. Serhan, 30 yaşında ve bekar değil mi? Serhan, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde lisans derecesini yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi'nden de üst lisans derecesi var. Önce, mağaza konsept tasarımı üzerine çalıştı. 1997 senesinden bu yana, Beko Elektronik'te endüstüriyel tasarımcı olarak çalışıyor.

Peki, konumuza geçelim. İlk başlıklarımız şöyle: Tasarım aşamaları neler? Teknoloji bu aşamalarda nasıl rol oynuyor? Aşamaları nasıl değiştiriyor? Teknolojik ürünler nasıl tasarlanıyor? İlk söz Serhan senin.

Serhan Güzelderen:

İlk önce ben sahneye çıktım, çünkü aranızdaki en genç tasarımcı benim sanırım. Göstereceğim örnekler, size çok yabancı değil. Bizde staj yapmış veya Beko Elektronik'le ilişkili arkadaşlar zaten biliyor. Endüstriyel tasarım eğitimi almış arkadaşlar, zaten bu işin içersinde. Biz, yalnızca Beko Eloktronik'te bu işi nasıl yapıyoruz, onu göstermek istedik. Bizdeki endüstriyel tasarım sürecinde, bize bilgilerin geldiği ürün yönetimi veya pazarlama gurupları işin içinde. Pazarlama guruplarından, hangi ürünün tasarımını yapacağımızın bilgisini alırız. Tasarımın özelliklerini ve konsept oluşturmakta kullanacağımız bilgileri alırız. Sadece, ürün yönetiminde kalmayız. Yıl içersinde 10-15 ülkede pazar ve endüstriyel tasarım araştırmaları yaparız. Endüstriyel tasarım bölümü olarak fuarlara gideriz. Beko Fransa, Beko Hollanda, Beko İngiltere gibi firmalarla ilişkimiz sürekli vardır. Oralardaki pazarın direkt içinde bulunuruz. Tabii, hepimizin yaptığı gibi internetten, dergilerden bilgiler toplarız.

Sonra, ürün yönetimi ve üst düzey yönetimle beraber, ne yapacağımıza karar vermeye çalışırız. Bu işin ilk aşaması, ama sonra endüstriyel tasarıma geçiliyor. Bu konumda, bilgileri faydalı bir hale getirip, özetleyip bir tasarım konsepti oluştururuz. Bu süreçte, makine mühendislerinden, elektronik mühendislerinden, Ar-Ge bölümü elemanlarından üç boyutlu datalar ve teknolojik özelliklerin hepsini alırız.

Altyapı dediğimiz bu bilgileri de aldıktan sonra, bizim için konsept, skeç (İng. sketch) süreci başlar. Skeç sürecinde, hepinizin bildiği iki boyutlu tasarım var. Eskizler, dijital ortamda veya kağıt kalem yardımıyla yapılır. Ortaya yaklaşık 30 eskiz çıkar. Sonra, kendi aramızda bu eskizleri beşe indiririz.

Ardından üç boyutlu tasarıma geçeriz. Üç boyutta tasarlarken, üretim yöntemlerini, nerede ve nasıl olacağını, üründe yönlendirmek istediğimiz şeyler varsa onları, bu süreçte, mühendislerle ve Ar-Ge'cilerle tartışırız.

Sonunda ortaya çıkan tasarım alternatifleridir, ki biz buna "rendering" diyoruz. "Rendering"ler bildiğiniz gibi görsel anlatımdır. Burada, yaptığımız üç boyutlu modellerin foto-realistik görüntülerini alırız. Ürünlerin rengi, malzemesi, dokusuna karar veririz. Bu şekilde, tasarım herhangi bir nesneye dönüşmeden önce, bilgisayar ortamında sunarız. Bu sunum işleminden sonra, çalıştığımız insanlar modele karar verirler. Modele karar verirken işin içinde, elbette endüstri tasarımcısı da olur. Çünkü, ürünün nasıl bir şey olacağını, nereye gideceğini, pazarda şansı olup olmayacağını en çok hayal edebilecek insanlar onlar. Yaptığımız işin bir sene sonra piyasaya çıkacağını düşünürseniz, ileriyi görmesi gereken insanlar olmalıdır, ki bunlar genellikle endüstri tasarımcılarıdır. Beraber modele karar veririz.

Yaptığımız ürünün de yine, teknolojiden faydalanarak modelini yaparız. Modeli, FDM dediğimiz hızlı prototip cihazımız vardır. FDM, STL, CNC tezgahlarımızda yaptığımız üç boyutlu modellerin 3D data sayesinede maketlerini yaparız.

Maketleri yaptıktan sonra, bizim için ve müşteri için, son bir cihat başlar. Tüm yorumlar alınır. Bundan sonra da iş, mühendislere, Ar-Ge'cilere, Ür-Ge'cilere, yani mekanik tasarımcılara gider. Mekanik tasarımcılar, kalıp tasarımcılarla beraber kalıp çalışma işlemlerine başlarlar. Yani, üretim süreci bir şekilde başlamış olur. Bizdeki tasarım süreci bu.

Yaptığımız tasarımlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin, Beko için tasarlanan 20 inch LCD televizyon. Genellikle, Beko Elektronik olarak televizyon, televizyon setleri, uzaktan kumandalara uydu alıcılar, yapıyoruz. 30 inch LCD televizyon ise, diğer ürünlerin tasarım anlayışından farklı; Televizyonun havada duruyor hissi vermesi amaçlandı. Çünkü, televizyon salonlarımızda duran, dekorlarımızda duran ağır bir nesnedir. Biz, bunu biraz hafifletmek istedik. Sadece teknolojiyi kullanarak, insanlara bir şeyi algılatamazsınız veya üründe başarı Sağlayamazsınız. Eğer, teknolojinin ürün üzerinde başarılı olmasını istiyorsanız, bunu tasarımla desteklemelisiniz. LCD televizyonu bilirsiniz; plazma gibidir, incedir, 4 - 6mm et kalınlığındadır. Hafiftir, taşınabilir, duvara asabilirsiniz. Ama, bu tarz teknolojik ürünleri biz tasarımla destekliyoruz. Bu ürünün tasarımında, havada duruyor izlenimini vermek istedik. Bu, başta Beko için düşündüğümüz bir üründü. Sonra, revizyonlarla konsept modelimizi geliştirdik ve Grundig tasarımlarında ileride göreceksiniz. Bu da mokabından bir görüntü. Aynı zamanda, DVD player kombo bir ürün. Bu da, yine benzer dediğim ürünü, Grundig konseptiyle uyguladığımızda çıkan sonuç. Seri yaptık ve siz bunları büyük bir ihtimalle 6 ay sonra Türkiye ve Avrupa pazarlarında, Grunding markasıyla göreceksiniz. Yine LCD TV için yaptığımız örnekler ve plazmalar. Grundig markası için tasarladığımız televizyonlardan biri 'fiat konvansiyonel' dediğimiz klasik tüplü televizyonlar.

Teknoloji olarak farklı bir ürün de mp3 ve disc player. Bunu Beko Elektronik'in İngiltere'de ortak olduğu bir firma için tasarladık. Üretim süreçleri ve elektronik tasarımları genelde İngiltere'de yapıldı. Şu anda Türkiye pazarında yok, Avrupa pazarında görebilirsiniz.

Beko Elektronik'in bir markası daha Keysmart. Bir senelik, Beko Elektronik'in kendi yarattığı bir marka. Bu ürünle notebook pazarında olmak istediler. Notebook pazarına yeni ve kendi tasarımlarımızla çıkmak istedi. Bu yüzden de notebook tasarımlarımızı da yaptık.

Diğer bir örnek, aynı mantıkla Grundig için düşündüğümüz, IST pazarına, özellikle Avrupa pazarına çıkacak bir ürün. Grundig bizim için önemli bir marka. Tasarım çizgisi, genel kimliği çok önemli. Çünkü, Grundig teknolojisiyle iyi, ama pazarlama stratejileriyle ve tasarımıyla biraz sendelemiş bir marka ve firmaydı. Biz Grundig'i aldık ve teknolojik gücüne daha da güç kattık. Yapmak istediğimiz, endüstriyel tasarımıyla beraber, yeni bir kimlik yaratmaktı. Bu kimliği de bütün ürünlerine yaymaktı ki beyaz eşyada da bunu yapmak istedik. Nitekim, alternatiflerimizi yaptık. Bunları da herhalde bir sene sonra göreceksiniz, seçim aşamasındalar çünkü.

İlginç bir proje de devletin bir projesi. Benzin istasyonları için yazar kasa tasarımı. Bu tarz ilginç projeler de bazen geliyor. Bizim için eğlenceli oluyor. Elektronik ürün ağırlıklı çalışıyoruz. DVD player'larımızdan, uydu alıcılarımız, uzaktan kumandalarımızdan örnekler var. Biraz önce bahsettiğim marka, Beko Elektronik için önemli bir marka. Sonuçta, IST olduğu için teknoloji odaklı bir marka. Yurt içinde ağırlıklı olarak kullanacağız, ama Avrupa'ya da ürün vermeye başladık. Keysmart markasına, sadece ürün tasarımıyla değil, kurum kimliği ve marka kimliği tasarımlarımızla destek oluyoruz.

Şahin Tulga:

Evet, çok teşekkür ederim. İkinci konuşmacımız Cengiz Ultav. Kendisine de aynı soruları yöneltiyoruz ve bizi aydınlatmasını istiyoruz. Vestel'de tasarım aşamaları neler?

Cengiz Ultav:

Çok teşekkürler. Öncelikle size bir özür boçluyum. Uzunca bir iş seyahatinden, 10 saatlik bir uçak yolculuğuyla bugün döndüm. Onun için bir prezentasyonum maalesef yok. Bunu, umarım size olan bir saygısızlık olarak algılamazsınız. Aynı zamanda, umuyorum ki bu konudaki tecrübemi ve bildiklerimi, açık bir şekilde sizlere ifade etme fırsatını bulabileceğim.

Ben Vestel'den önce, 1994 yıllarında, Microsoft'un süreç disiplini konusunda, beş danışmanından bir tanesiydim. Onların bu tasarım sürecini, bir miktar bizim bünyemize katmaya gayret ettim. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bu tartışma konusu. Microsoft'un etrafındaki her şey gibi, çok faydalı çıkarımlar yaptığımızı da özellikle söylemeliyim. Şimdi, bunun ne olduğunu öncelikle size anlatmak istiyorum;

Microsoft'un konsepti içerisinde, ürün 'yaşayan sürümleri olan bir tasarımlar dizisi' şeklinde tanımlanıyor. Bir ürünün geliştirilmesindeki sürece bakıldığı zaman, dört ana bölümden bahsediliyor. Bu ana bölümlerden birincisi fikir/ihtiyaç, ikincisi planlama, üçüncüsü kurma, dördüncüsü de sürme bölümü olarak adlandırılmaktadır. Kendimize adapte ederken de bu şekilde fikir/ihtiyaç, planlama, kurma ve sürme şeklinde 4 bölümden oluşturduk.

Şimdi, burada önemli olan, bunun 'yaşayan bir süreç' olduğunu kavramak. Bu şekilde, bir tasarımın yaşayarak bir ürüne dönüşmesini sağlamak sözkonusu. Önemli noktalardan bir tanesi, her sürecin sonunda belirli kilometre taşlarının olması ve kilometre taşlarında ulaşılması gereken bazı hedeflerin tanımlanması. Birinci, fikir/ihtiyaç süreci, son kilometre taşı ise kapsam/vizyon dökümanı. Kapsam, daha daraltılmış bir şey. Yani, bir ürünün ilk versiyonuyla ilgili kapsamın doğru bir şekilde tanımlanabilmesi ve bu işin içerisinde çalışan takımın duvarlara asabileceği, her zaman görebileceği daraltılmış bir vizyon şeklinde ortaya konması. 'Vizyon dokümanı', bir ürünün tüm yaşam süreci boyunca alacağı şekli ifade edebilecek, buna bir hareket kazandırabilecek bir paragraflık dokümandır.

İkinci çalışma, planlama çalışması. Bu planlama çalışmasının sonucunda ulaşılan yer ise, hepimizin çok yakından tanıdığı ürünün özellikler listesinin ortaya konulması.

Üçüncüsü, kurma aşamasının sonucu, ürünün sürüme hazır olması. Arada da birtakım kilometre taşları var. Bu kilometre taşlarının bir başka özelliği de var. Bincisi, biraz önce bahsettiğim gibi, kapsam, vizyon, fonsiyonel özellikler, ne zaman sürüme hazır, sürümde başarılı bir iş yapılmış mı, yapılmamış mı bunları ortaya koymak.

Ayrıca, bütün kilometre taşlarında yapmanız gereken birkaç şey var. Bunlardan birincisi şeffaflık egzersizi. Her bir kilometre taşında, bir tasarım projesi içerisinde çalışan kişilerin günah çıkarması. 'Şunu doğru yaptım, bunu yanlış yaptım', 'Bu güzel oldu, bu iyi olmadı', 'Bu benim içime sinmedi, bu içime siniyor'. Yani, bir nevi saklamacılığı ortadan kaldıran, paylaşmacılığı daha çok teşvik eden bir şeffaflık. Bunun da birkaç tane egzersiz kuralı var. O ana kadar yaptığınız şeyleri ne şekilde başkalarıyla paylaşıyorsunuz?

İkinci önemli nokta, bu kilometre taşlarında yapılması gereken, risk yönetimi. Her zaman için, tüm riskleri yazılı bir şekilde, takım elemanlarıyla paylaşmanızı sağlayan bir egzersiz. Dolayısıyla, bu şeffaflık ve risk yönetimi, sizinle ve müşterinizle ilgili, ihtiyaçlara cevap verecek konularda eksikleri tamamlamak için gerekli. Bütün kilometre taşlarında, mutlaka bu egzersizden birer kere geçmelisiniz. Önemli olan noktalardan biri de; diyelim ki, altı aylık bir proje var önünüzde. Üç ayını harcadığınız bölüm, başlangıçtaki 'fikir/ihtiyaç' süreci. Diğerleri, yani bütün kodun yazılması veya ürünün tasarlanması, üç boyutlu hale getirilmesi, mokapların çıkarılması gibi aşamalar, ikinci yarıda ele alınıyor.

Birinci bölüm, bütün sürecin zaman olarak, hemen hemen yarısını kapsayan bir bölüm. Önemli olan, çok ciddi ve sistematik bir endüstri analizinin yapılması. Yani, siz bir ürün tasarlayacaksınız, ürünün içerisinde çalışacak olan endüstri, nasıl bir endüstridir? Buradaki müşteriler kimlerdir? Yani, bu endüstriyi şekillendiren beş gücü, çok doğru bir şekilde analiz etmemizi istiyorlar. Nedir bu beş güç?
1- Müşteriler. Müşterilerin gücü nedir? Müşteri kim? Müşteri ne istiyor? Bunu ne kadar şiddetle isteyebilir? Ne kadar, 'ne istediğini bilmiyor' durumunda olabilir? Müşterinin doğru bir tanımı yapılmalı.
2- Mal verenlerin, sizinle olan pazarlık gücünün doğru tanımlanabilmesi. Mal veren kim? Tasarımınız içine girecek bir takım fiziksel parçaları verecek olan firmaların, grupların, fikir sahipleri kim? Pazarlık güçleri ne?
3- Rakiplerinizin kimler olduğu ise üçüncü güç. Bunların neler yaptığı, hangi aşamada oldukları, hangi ürünleri sürmek üzere oldukları, buradaki sizin istihbarat gücünüz. Piyasaya yeni girecek ürünlerle ilgili, kitaplarda tanımlanan, riskler veya güçlü oldukları noktalar neler? Ürününüzün yerine geçebilecek alternatif ürünlerin getireceği riskler nelerdir? Dolayısıyla, bu aşamada çok önemli bir endüstri analizi yapılması gerekiyor. Bu endüstri analizi içinde, çok çeşitli kanallardan bilginin akması ve bir araya toplanması, süzülmesi ve gerçekten bir enformasyon haline getirilmesi meselesi var.

Bu sürecin uzun olmasının sebeplerinden birincisi bu. İkinci sebep ise, mutlaka Microsoft'un istediği, bizim de zamanla kendimizi adapte ederek istediğimiz, kavramsal olarak ihtiyaç analizi yapılmasıdır. Mantıksal olarak, ihtiyaç analizi vapılmaş mıdır? Fiziksel olarak, ihtiyaç analizi yapılmış mıdır? Çok basit bir örnek vermek gerekirse; bir yere bir ev yapmak istiyorsunuz. Kavramsal olarak bu evin, arkadaki caddeyle, yakındaki ormanla, belediyeyle vs. ilişkisi nelerdir? Yani, evi kavramsal olarak nereye, ne şekilde oturtacaksınız? Mantıksal olarak baktığınızda da; Burada yaşayacak olan aile kim? Kaç yatak odasına ihtiyacı var? Kaç banyoya ihtiyacı var? Bu bilgilerin ortaya çıkarılması sonunda 'fiziksel tasarım' dediğimiz noktaya geliriz. Önemli olan, doğrudan doğruya mantıksala, doğrudan doğruya fiziksele atlamamak. Mutlaka kavramsal ihtiyaç analizi, mantıksal ihtiyaç analizi ve en sonunda da fiziksel ihtiyaç analizinin bu süreç içerisinde yapılmasını sağlamak. Planlama fazına geçtiğiniz zaman, önemli olan konulardan biri, kavramsal tasarım, mantıksal tasarım ve fiziksel tasarımın mutlaka ve mutlaka atlanmaksızın yapılması. Her zaman için, bu sıranın takip edilebilmesi önemlidir.

En sonunda, elde edeceğiniz ürünü tarif eden belgenin altında yatan diğer belgeleri de mutlaka, bu süreç içerisinde ortaya koymanız gerekiyor. Nedir bu belgeler? Bir: Bütçe. İki: Zaman çizelgesi. Dolayısıyla, bir fonksiyonel özellikler listesi, arka sayfasındaki bütçe planlaması ve zaman çizelgesi olmadan, hiçbir anlam ifade etmez.

Üçüncü kurma sürecine geçtiğiniz zaman, test işinin, bir ihale meselesi olmadığını herkesin çok iyi içine sindirmesi lazım. Bir ürünün test edilmesi veya kalite kontrolünün yapılması, sonradan üzerine giydirilecek olan bir ceket, bir gömlek değildir. Mutlaka, bu sürecin içerisine gömülmüş olan geliştirilenlerle test edenler, ürünün ortaya çıkmasını sağlayan önemli kontrol unsurlarıdır. Hiçbir zaman dışarıya ihale edilemez.

En son noktada da, 'sürüm' dediğimiz süreç, her şeyden önemlidir. Bir ürün, ne kadar fabrika içerisinde en mükemmel noktaya gelirse gelsin, eğer pazara ulaştırılamıyorsa, başarıya ulaşması söz konusu bile olamaz. Burada, hep takımdan bahsediyoruz. Takım içindeki roller de çok önemli. Bu rollerin arasında ürün yöneticiliği, program yöneticiliği, ürünü geliştirenler, test fonksiyonu, dokümantas yon çok önemli. Lojistiğin de bu işin içinde olduğunu unutmamak lazım. Süreçler ve aşamalarla ilgili olarak söyleyeceklerim bu kadar.

Şahin Tulga:

Teşekkürler. Serhan arkadaşım, endüstriyel tasarımın alt sürecinden bahsetti. Cengiz Ultav arkadaşım da daha geniş bir sürece, ana sürece baktı. İhtiyacın tespiti, yani problemin tespitinden başlayan bir süreçti bu. Ben de bir alternatif koymak istiyorum; Tasarım süreci, biraz basitleştirilmiş şekliyle; önce ihtiyaç veya problemi tanımlıyoruz. Problem nedir veya ihtiyaç nedir? Bir örnek vereyim size: Bir otobüs bekleme odasında, insanlar sıkılıyor. Bir problem, bir ihtiyaç var: Sıkıntıyı gidermek. Çözüm ne olabilir? Çözüm, oturma odasında, bir sandalyeye bağlı oyun aleti, televizyon veya bir DVD cihazı tasarlamak olabilir.

Sonra, çok kısa bir şekilde, Cengiz Bey de bahsetti, tasarımın amacının belirlenmesi gerek. Tek bir cümleyle 'Amacımız bu' demek. Ondan sonra, araştırma işine giriyoruz. Bizim yeteneklerimiz ne? Yapabilir miyiz? Rakiplerimiz ne yapıyor? Nerede satarız? Bunlar gibi soruların cevaplarını bulmak lazım.

Güvenlik de son derece önemli bir unusur. Bütün bunları araştırıyoruz, ondan sonra çözümler çıkıyor ortaya, diyelim beş tane on tane alternatif üretiyoruz. içlerinden birini seçiyoruz. Seçtikten sonra, detay çizimini yapıyoruz. Sonra modelini ve prototipini geliştiriyoruz. Testelerini yapıyoruz. Bu testlerden geçmediği sürece, bir ürünün yurt içinde veya dışında satılması mümkün değil. Teknolojik ürünlerin tasarımı da aynı süreçlerden geçiyor.

Evet, peki ikinci konumuza geçiyoruz. Bu raunda, önce Alphan arkadaşıma söz vermek istiyorum. Ürünü güzel tasarladık, bütün bu süreçleri sırayla geçtik ve ürünü ortaya çıkarttık. Ama, ürün başarısız oldu. İyi tasarlanmış bir ürün niye başarısız olur? Bunu inceleyeceğiz. Alphan Manas karşınızda.

Alphan Manas:

Evet merhabalar. Şimdi buradaki arkadaşların çoğu üniversite öğrecisi oldugu için benim onlara bir önerim var. Geçen hafta, MIT'de çok önemli bir konferanstaydım. Oturmaktan inanılmaz derecede sıkıldım. Çünkü, konular birbirlerini tekrarlıyor. İşte, biraz önce buradan ayrılan birkaç arkadaş gibi, tam terk ediyordum, o kadar önemli bir konu açıldı ki kaldım. Bizim de Teknolojik Holding olarak üzerinde çalıştığımız bir konuydu. Konuyu açan kişiyle de daha sonra tanıştık ve de çok önemli bir işbirliği başlattık. O yüzden, tasarımın en büyük başarısı bence tasarımcının sabrıdır. Son ana kadar alabileceğiniz bilgiler çok önemlidir. Bence sabretmekte fayda var derim.

Şimdi, ben aslen tekstil mühendisiyim. Çoğumuz, meslek seçerken, ne yazık ki kendi bilincimizle değil, gençlik hayalleri içersinde okullar belirledik. Tekstili seçmemin nedeni; ben Amerika'da da konfeksiyon okudum. Ama, ne yazık ki o mesleği yapmadık. Çünkü, 1979'dan, yani çocukluğumdan beri, Apollo uzay aracı oyunlarıyla oynadım ve dizaynlar yaptım. Sonuçta, belli bir noktaya geldim.

Şimdi, benim söylemek istediğim çok önemli bir konu var. Önümüzdeki dönemde, Türkiye'de tasarım çok önemli bir rol oynayacak. Bir Çin gerçeği var karşımızda. Çin gerçeğini hepiniz biliyorsunuz. Dünya Ticaret Örgütü'nün 2005 başında ortaya koyduğu sınırlamanın kaldırılması söz konusu. Herkes her yere istediği biçimde ürün satabilecek. Yani, bu ülkeye de Çin mallarının girişinin engellenmesi ortadan kalkacak. Amerika da aslında çok korkuyor, ama Amerika'nın patent dediğimiz bir gücü elinde. Çin gibi ülkeleri de ürünlerini ürettirdiği ülkeler olarak görüyor.

Türkiye'de de böyle bir gerçek söz konusu, ama elimizdeki patent sayısına bakarsanız, üç ya da beştir. Yılda 1500 civarında patent başvurusu vardır, ki bu patentler genellikle çok güçlü patentler değillerdir. O yüzden, çok rahatlıkla kırılabilen patentlerdir. Dolayısıyla, bizim uzun vadede çok çalışma yapmamız gerekiyor. 'T-Design' diye bir şirketimiz var. Mimar Sinan Üniversitesi'nden çok değerli tasarımcı arkadaşlarımız bu şirkete ortaktır. Aynı şekilde 'T- Electronics' adlı elektronik şirketimize, Alcatel ve Netaş'ta tecrübeli elektronik tasarımcılar ortak. Ortaklıklarla, bu tip çalışmalarla, şirketlerin büyüyebileceğine inanıyoruz.

Şimdi, diyeceksiniz ki, 'Biz tasarımcılar olarak, Dünya'da nasıl başarılı olabiliriz?' Çok enteresan bir örnek vermek istiyorum: T- Design'dan bir arkadaşımız, Kerem Güvenç, Mimar Sinan Üniversitesi'nde bitirme tezi olarak 'deniz taksi projesi' hazırladı. Bu proje, Washington DC Belediyesi'nin hazırladığı deniz taksi standardına katkıda bulunuyor şu anda. Kendileri, bizden bu konuda bir prototip istedi. Yani, Türkiye'deki tasarımcıların da yurtdışına açılmamalarına hiç bir neden yok.

Bunun ötesine baktığımız zaman, önümüzde iki tane seçenek var: Bunlardan biri; tasarımcılar olarak Vestel, Beko gibi büyük firmalarda çalışmak. İkincisi de, yine bir araya gelerek güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor. Bakın, koskoca IBM'e CISCO gibi bir firma kafa tutabiliyor. Ve bu firmanın başlangıç noktasına baktığınızda, bir garaj şirketi. Yani, bir garaj şirketi, ciro anlamında IBM'i yakalamamış olsa bile, belli ürün gamında IBM'in canını okuyor.

Demek ki, çok büyük firmalar kendilerine çok fazla güvenmemeliler. Çok küçük firmalar tarafından da alt edilebileceklerini bilmeliler. Zaten, çok büyük firmalar da tasarımlarını kendi bünyelerinin dışına taşımaya başladılar. Birçok ürün dışarıda tasarlanıyor. Tabii, bu üzücüdür, ama bir anlamda da vaz geçilmez bir sonuçtur.

Şu anda, Türkiye P. Farina'ya meydan okuyabilecek durumda. Uzun vadede baktığımızda, uzun zamandır üzerinde çalıştığımız yakıt pilleri ve elektrikli arabalar konusunda, General Motors firması, yılda yaklaşık olarak 300 milyon dolar ila 600 milyon dolar para harcamaktadır. 300 kadar da araştırma-geliştirme mühendisi kullanmaktadır. Ama, araba sektörünün bir gerçeği vardır. Elektrik, kargoya dönünce, şase gurubu bir parçadır, kabin gurubu da bir parçadır. Kabini, artık herkes üretebilecektir veya birleştirme standardı olacak, kabini de belki de internetten satın alabiliyor olacağız.

Sonuç olarak, şunu ifade etmeye çalışıyorum; Artık, tasarımlarda uzun dönemli hegomonyalar ortadan kalkmaya başlamıştır. Kişisel başarılar, dünyadaki tasarımın geleceğini etkileyecektir. Bugün, cep telefonu alırken özelliğine bakan hiçbir arkadaşınız yoktur. Hafızasına, MMS, SMS'ine tasarımına bakılır. Onun dışında, çok fazla seçim alternatifiniz yok. Bu yüzden, uzun dönemde, tasarımın satın almada en önemli rol oynayacağını ifade etmekte yarar var.

Evet, şimdi tasarımın başarısı için kullanıcı ara yüzü çok önemlidir. Kullanıcı ara yüzünden kastımız şu; bugün Apple firması iPod diye bir ürünü 2001 yılı başında piyasaya sürdü (www.apple.com/ipod). Şimdi, iPod'a çok başarılı bir ürün. Çok başarılı bir ürün, ama çok da basit bir ürün. Neden çok basit bir ürün? Çünkü, üzerinde sadece ve sadece dört yönlü tam joystick var. Bir tane de hard disc var. Onun dışında, tabii ki elektronik kompanent var. Şimdi, hard disc'i Toshiba Apple için üretti. Apple, bu fikri bir araya getirdi. O güne kadar, müzik çalarlar arasında hep 128 MB, 250 MB'lık ürünler vardı. Kimse, bugüne kadar 10 GB'lık bir müzik çalar piyasaya sürelim demedi. Apple, iPod markasıyla bunu piyasaya sürdü. Şu anda, 2004'ün ikinci çeyreği itibarıyla satış adetleri 3.7 milyon. Ciroları, bir milyar dolar. Küçücük bir aletten bahsediyoruz. Bir milyar dolar ciro yapmışlar.

Bir fikirdir bu, yani teknolojik hiçbir şey yok arkadaşlar. Bir hard disc ve bir tane dokunmaktik ekrandan bahsediyoruz. Hiçbiri de Apple'ın kendi ürünü değil. Yani Toshiba'yı gafil avlamıştır bu arkadaşlar. Tabii, Toshiba da işe geç uyanmıştır ve Apple'la da anlaşma imzaladığı için, gaza gelerek kendi ürününü çıkaramamıştır. Şimdi, kendi ürününü çıkarmaya kalkmıştır. Ama, gaflete düşerek Microsoft'un ürününü kullanacaktır.

Apple ne yapmıştır? Demiştir ki; "Ben bunu yapıyorum, insanlar müzik download edecek, bir sürü CD kopyalayacak. Ben özel bir format geliştireyim, çok hızlı bir şekilde müziği benden satın alsınlar. "Şu anda Apple'ın web sayfasında bir milyon tane şarkı var. İlk çıkardıklarında, 200 bin civarında şarkı vardı. Bir milyon şarkı var ve çoklu alımlarda parçanın tanesi 50 cent'e kadar düşebiliyor. Bingo! Şimdi, bakalım Toshiba bununla nasıl mücadele edecek? İşte, tasarımla, zekanızla ve yaratıcı gücünüzle müşteriyi ne kadar hızlı bir şekilde ele geçiriyorsunuz. Bugün, iPod Amerika'da yaşamın bir parçası haline geldi. Burada, kullanıcı ara yüzünden bahsettik. Tasarımın başarısı için, kullanıcı profilini anlamak çok önemli.

Şimdi, konu hep dijital müzikten açıldı, dijital müzikle devam edelim. Evimde, kablosuz bir ağ kurdum, evdeki bütün hareketi onunla yapıyorum. Şöyle bir nedeni var: Dünya Füturistler Birliği Türkiye başkanıyım. Teknolojik konularda, pek çok yenilik anlatıyoruz. Tabii, herkes bana soruyor: "Cep telefonun ne? O ne? Bu ne?" Altta kalmamak gerekiyor. Her ürünün yenisini alıyoruz. Çoğunu çöpe atıyoruz, kullanamıyoruz. En son, Yamaha'nın dijital server'ını aldım, epey de para saydım. Yamaha 'nın dijital müzik server', yanında, kablosuz uydu üniteleri var. Üzerinde, 60-80 GB hafıza var. CD'leri çok hızlı bir şekilde kaydedebiliyor. Ama cihazı 80 GB çıkarmışlar. Ben geldim yaklaşık 80. CD'de takıldım. Bende 400 CD var. Bu ürün, pahalı bir ürün. Bu ürünü alacak müşterinin gelir seviyesi belli. Böyle bir müşterinin evinde 80 CD olma ihtimali düşük. Bakın, Yamaha'nın yaptığı hataya. Ben ne yaptım? Yamaha'nın arkasındaki 80 GB'yi söktüm, 400 GB 'lik hard disc koydum. Fakat, recover CD'si gerekiyormuş, Yamaha Amerika'yla yazıştık vesaire... Şirketin web sayfasına girerseniz, bu konuyla ilgili bir sürü şikayet görürsünüz. Şimdi, tasarımın başarısı için, kullanıcı profilini anlamak çok önemli.

Starbucks'ın dünya çapında 8 bin tane mağazası var. Starbucks şunu düşündü: "Ben müşteriyi içeride ne kadar çok tutarsam, o kadar çok para harcar." Bu çok normal bir şey. Amerikalılarda "şuraya gideyim de saatlerce oturayım" diye bir kültür yok. Nitekim, Starbucks, Amerika'daki bütün mağazalarına kablosuz ağ kurdu. El bilgisayarınızla giriyorsunuz ve intemet'e bağlanabiliyorsunuz. Starbucks dedi ki, 'Ben müşteriyi içeri çekmişken, bir iş yaratayım, onları gafil avlayayım; 'CD buming' yani, 'CD kopyalama' merkezi kurmaya başladı. Şu anda, Amerika'da 2005 yılının sonuna kadar bin mağazasında bu uygulamayı başlatıyor. Yani, mağazaya giriyorsunuz, bütün müzik şirketleriyle anlaşma yapılmış, dilediğiniz şarkıları seçiyorsunuz, CD'nizi oluşturuyorsunuz. Yanınızda iPod'unuz vardır, ona yükleyebiliyorsunuz. Bu yöntemle, satışlarını artıracaklarını düşünüyorlar. Müşteriyi anlamak, inanılmaz derecede önemli.

Ayrıca, bir tasarımın başarısı için, üçüncü ürün sağlayıcılarının ürünlerinin bağlanması çok önemli. Türkiye'de firmalar hep birbirleriyle rekabet halinde. Başarı için, ürününüzün dışarıdan ürünlerle iletişim içinde olması gerekir. iPod'a bakalım. iPod'a bağlanmış bir hoparlör, şu anda, dünyanın en pahalı, en iyi hoparlör sistemi. iPod, "Hoparlörü de ben yapayım, kablosunu da ben yapayım" demiyor. Bir de pazarı koklamanız gerekiyor. Hangi ürünler geliyor? Hangi ürünler birbirleriyle sinerji oluşturur? Yani, öyle bir ürün çıkartalım ki, her pazara hizmet etsin. Bu konu, maliyetleriniz için çok önemli.

Örneğin, Mr. Clean, Amerika'nın en çok satan deterjanı. Procter & Gamble firması tarafından üretiliyor. Mr. Clean'i daha çok satmak için, oto yıkama marketine girmeyi düşünmüşler. Firmanın bir grubu, suyu minerallerinden ayırmak için iyonizasyon metodunu biliyor; Diğer grubu da çamaşır makinesi tecrübesinden dolayı, su lekelerinin ürün üzerinden nasıl yok edileceğini biliyor. Bu sinerjiler birleştirilmiş ve Mr. Clean Oto Dry ortaya çıkmış: Araba yıkama ve kurulama sistemi. İçinde kullanılan deterjan da Mr. Clean. Bir yıl içersinde satışlar ikiye katlamış.

Evet, biraz da Teknoloji Holding ürünlerinden bahsedeceğim. Bir de başarısızlık hikayesinden;

Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız bir konu var. Yılbaşında, benzin istasyonlarındaki pompalara yazar kasa bağlanma zorunluluğu getirildi. Biz bu ürünü tasarladık. Fakat, bu ürünü tasarlarken, Türkiye'de birçok farklı alanda da kullanılabileceğini düşündük. Bu ürünü, çok enteresan bir yapılanmayla, piyasa araştırmasıyla dizayn ettik. Üründe, LCD okuyucu, barkod okuyucu, sahte para algılayıcı, kart okuyucu, yazıcı, manyetik ve akıllı kart okuyucu, klavye, reklam alınabilir imza yüzeyi var. Bunu aynı zamanda internet telefonu olarak da tasarladık.

Aynı ürün üzerinde birtakım değişik likler yaparak, 'T -Park'ı tasarladık; Belediye, park mafyasıyla mücadele etmeye karar verdi. Park metre kullanımını güçlendirecek çalışmalar yapıyorlar. Ürünümüz bu alanda kullanılabilir. Bir de, İstanbul Belediyesi Akbil uygulamasını, kartlı sisteme geçirmek istiyor. Ürünümüzü bu sisteme göre uyarladık. Yiyecek-içecek otomatlarına da aynı ürü nü bağladık.

'T-Voting' dediğimiz oy verme terminaliyle ilgili projemiz de var; Bu ürünü, 70 yaşındaki Ayşe Teyze'nin de kullanabileceği gibi yaptık. 'Yes', 'Enter' tuşları olmayan bir ürün. Partisinin adını görecek ve oraya basacak. Kırmızı 'iptal', yeşil 'Onay' tuşları olacak. Onay verince bir sonraki ekrana gidecek...

Evet, başarısızlık hikayesine gelince;

Aslında, tasarladığımız ürün muhteşem bir ürün; Biz 1999 yılında bir ürün geliştirdik. Bu ürünün adı da 'Shop Man'. Kendi başına bir alış veriş sistemi. Bazı Migros mağazalarında uygulanmıştı. Mağazaya giriyorsunuz. Bir Migros kartınız var. Migros kartınızı cihazın içerisine sokuyorsunuz. Cihazda sekiz numara gözüküyor. Sekiz numaralı kilit boşalıyor ve size üzerinde barkod okuyucusu olan bir el bilgisayarı veriyor. Siz el bilgisayarına, aldığınız malları okutuyorsunuz...

Şimdi, bugün Dünya'daki eğilimi de anlatacağım; Ürünü, tamamen biz tasarladık. Bu, bir kredi kartı terminali olarak da kullanıldı. Bir kredi kartı okuyucusu da var üründe. Aldığınız malların listesini görüyorsunuz ve onaylıyorsunuz. Kredi kartınızla ödeme yapıyorsunuz. Biz, o yıl Koç Bank'a bağlandık. Mağazanın otomasyon sistemiyle direkt entegrasyon sağladık. Ekranları ayarladık. Yani, aklınıza gelebilecek her şeyi yaptık. Kredi kartıyla ödemeyi yaptınız, faturanızı aldınız ve çıktınız.

İngiltere'nin en büyük süper market zincirinin bilgi işlem müdürü ve iş geliştirme müdürünü kafaladık ve sistemi göstermek için buraya getirdik. Adamlar, sistemi almak için buraya geldiler. Çok beğendiler, dediler ki: "Türkiye'deki projenin durumuna göre, sistemi satın alacağız." Gelelim Türkiye'deki sistemin başarısına. Bakın, o kadar başarılı bir ürün için aylarca uğraştık ve buradaki başarısızlığımız neydi biliyor musunuz? Migros'un hiçbir başarısızlığı yok burada, ama biz Migros'la beraber oturup bir bütçe ayırmadık. Gelen kullanıcıların eğitimi ve yönlendirilmesine bütçe ayırmadığımız için başarısız olduk. Yeni bir teknoloji ve o dönemde bir barkod okutmaya çok yabancıyız.

Şunu da yaşadık: Bursa'da bir matbaanın çizgilerin arası boş diye, araları doldurarak bastığını biliyoruz. Sonuç olarak, müşteriyle entegre olamadığımız için, müşteriyi yönlendiremediğimiz için yaptığımız ciro sınırlı kaldı. Migros, bu projeden vazgeçmek zorunda kaldı. Bu kadar başarılı bir ürünü yurtdışına da satamadık. Ne oldu? İngilizler, yurtdışında başka bir firmayla anlaştı ve şu anda Dünya'da, büyük süper market zincirleri, bu tip çözümü kullanıyorlar. Biz de bunu, bir başarısızlık hikayesi olarak kalbimize gömdük.

Ha bir başarı hikayesi anlatayım. Evet, IBM ne yaptı? IBM, General Motors'la bir anlaşma yaptı. Sırf bu proje için süper bir bilgisayar geliştirdi ve bu bilgisayar, müşteri gereksinmelerini çok iyi anlayarak, IBM'in müşterisine üç yılda, araç geliştirmesini % 64 küçültmesine ve 1 milyar dolar kazanç sağlamasına yol açtı. İşte, müşteriyle beraber çalışmanın en önemli noktası bu.

Benim anlatacaklarım zannediyorum bu kadar. İlginize teşekkür ediyorum.

Şahin Tulga:

Alphan'a teşekkür ediyoruz. Serhan, senin ilave edeceklerin var mı?

Serhan Güzelderen:

Evet, arkadaşlar fazla uzun sürmeyecek konuşmam. Son sorumuz, 'Her tasarlanmış ürün neden başarılı olmuyor?'du. Teknolojinin, özellikle mikro elektronik teknolojisinin gelişmesi, son 30-35 yılda endüstriyel tasarım tarafından bakarsak, birçok anlam kaybına yol açtı. Endüstriyel tasarımcı olarak bize düşen, yeni anlamlar ve kimlik arayışlarıdır. Endüstriyel tasarım sürecini tekrar açtım, çünkü endüstriyel tasarım süreci, 'endüstriyel tasarım bölümü' içindeki bir süreç. Başarılı bir ürün yapmak istiyorsanız, bütün şirket içindeki süreçlerin, aynı şekilde yürümesi gerekiyor.

Stefano Marzano, 10 yıl önce Philips Design'a geldiğinde, yaptığı ilk şey endüstriyel tasarımı, felsefesini bütün şirket yönetimine yaymak olmuştu. Bunun için, şirketin genel stratejisiyle ilgili toplantılara katılarak, endüstriyel bakış açısını, ürünlere ve şirket stratejisine nasıl katabileceğini anlattı. Bu çalışmaların sonucunda, bugünkü başarıyı elde ettiler.

Mikroelektronik teknolojinin zorluğu şurada arkadaşlar; Küçülen işler var. Aynı işi, pek çok ürüne koyabiliyorsunuz. Pazarlamacıların, Ar-Ge'cilerin istediği ortak şeyler var: 'Bir tasarım yapalım, içine şunu da ko- yalım, bunu da koyalım' gibi. Endüstriyel tasarımcıya düşen sorumluluklardan en büyüğü, konsepti doğru belirleyip, onun peşinden gitmesi ve doğru tasarım yapması gerekliliği.

Elbette, doğru tasarım yapmakla da iş bitmiyor. Dediğim gibi, uzun bir süreç. Maliyeti, teknolojisi, hedef kitlesi, satış stratejileri, hepsi bir bütün. Tasarım çok önemli, çünkü pazardaki ürünlere baktığınız zaman, normal bir insanın anlayacağı teknolojiler aşağı yukarı aynıdır. Farklı ürünler, farklı markalar arasında, fiyatlar da aşağı yukarı aynıdır. Fark, tasarımda oluyor. Teknolojiye anlam kazandırmak da tasarımcıya düşüyor. Bence, endüstriyel tasarımcı olarak, en büyük görevimiz bu.

Şahin Tulga:

Evet, sırada Cengiz Ultav var. Sizin ilave edeceklerinizi dinleyelim lütfen.

Cengiz Ultav:

Ben de çok kısa birkaç şey söyleyeceğim. Bir ürün, temel olarak başarılı veya başarısız oluyor. Maliyet yönünden başarılı veya başarısız. Yarattığınız faaliyet yönünden başarılı veya başarısız. Piyasaya girişteki zamanlılık yönünden başarılı veya başarısız. Şimdi, bu noktalardan geriye gittiğiniz zaman; başarıyı veya başarısızlığı, sürecin içerisindeki temel noktalara baktığınızda nerede hata yaptığınızı çok rahatlıkla bulabiliyorsunuz.

Yarattığınız farklılıkta bir hata yaptıysanız, sürecin içerisinde bunu mutlaka bir yerlerde bulabiliyorsunuz. Ticari bir çatının altına oturmak istiyorsanız, tasarımın yaşayan bir ürüne dönüşmesini istiyorsanız, mutlaka maliyet, farklılık, zamanındalık konularını bütün süreç içinde denetliyor olmanız lazım.

Bir diğer konu da; tasarımda başarılı olan firmalara bir bakın. Mesela, Volkswagen. Burada önemli olan unsurlardan biri, tasarımların debisi ne? Ne kadar çok ve ne kadar hızlı tasarım yapabiliyorsunuz? Verimli tasarım yapabilme, çok sayıda tasarım yapabilme, piyasaya sürebilme ve büyük rakamların geri dönüşünden de sağlanacak faydaları sistemin içerisine gömebilme konuları işin içerisinde var. Baktığınız zaman, fazla sayıda başarılı tasarımı da görmüş oluyorsunuz. Büyük rakamların tabiatında olan şeylerden bir tanesi, bu tasarım debisi. Bu konuda, firmaların çok iyi konsantre olmaları gerektiğine inanıyorum.

Burada olan gençler için söylemek istediğim bir şey var; Bir takımın içerisine giriyorsunuz. Tasarım, hiçbir zaman, tek kişinin yapacağı bir iş değil. Mutlaka, bir takımla birlikte yapılacak bir iş. Böyle bir takımın içine girdiğiniz zaman, elinizde ego yüklemesi kriteri gibi bir kriterinizin olması lazım. Yani, hiçbir zaman, ego yükü çok fazla olan bir takımın içerisinde zamanınızı, entelektüel gücünüzü ve enerjinizi harcamayın. Daha paylaşımcı, daha Dünya'ya açık bir grup görürseniz, siz de verebildiğiniz kadarını bu takıma verin. Bu sürecin sonunda, çok büyük geri dönüşleri sağlayabilme imkanına sahip olabilirsiniz.

Benim söyleyebileceklerim bunlar. Teşekkür ederim.

Şahin Tulga:

Çok teşekkür ederiz. Şimdi, Cengiz Ultav, başarıdan konuşmak için üç konuda başarılı olmak önemli dedi. Hedef müşterilere uygun maliyet çıktığı zaman ürün başarılıdır dedi. Firma için bir farklılaşma yarattığı zaman başarılıdır dedi. Pazara sunma süresi, pazarlaması çok önemli dedi. Şimdi, bu ana kıstaslar altında birkaç tane, hatta onu aşkın başarı kriteri var.

Ben üç arkadaşımın söylediklerini sürekli harmanlıyorum. Bir defa, kullanıcı ara yüzünün uygun olması lazım. Ürünün, kolay kullanımlı, hedef müşteriye uygun, kullanıcı profiline uygun olması lazım. Her şeyden evvel, müşteriyi tanımak gerek. Onların önem verdikleri değerleri anlamak lazım. 'Üçüncü parti ürünlerine bağlantı imkanı sunmak gerekli' dedi Alphan arka daşım. 'Pazarı anlamak, grup içersindeki sinerjileri kullanmak lazım' dedi Alphan ve müşterilerle beraber çalışmak gerektiğini söyledi.

Serhan arkadaşım, şirket stratejilerine uygunluktan bahsetti tasarımda. Ben, bir şey ilave etmek istiyorum ona. Her bir markanın, değer pozisyonlaması vardır. Örneğin, yüksek miktarda değere biçilen yüksek ücrete, değer pozisyonlanması diyoruz. Eğer, Mercedes yüksek miktarda değeri, düşük fiyata sunarsa, insanlar şaşırıyor. Tasarımın, değer pozisyonlanmasına uygun olması lazım.

Cengiz Ultav, tasarım debisinden bahsetti. Çok çok önemli. Takımın uyumluluğu, ego uyumluluğu, çok önemlidir. Ben de bir şey ilave etmek istiyorum bu konuda. Doğru takımın oluşması, takımdakilerin doğru mesleklerden geliyor olması çok önemli. Bu takım içersin de, endüstriyel tasarımcı, pazarlamacı, imalat mühendisi olmalı.

Size, bir başarısızlık hikayesi anlatmak istiyorum. California'da bir internet terminali geliştiriyoruz, sene 1998. California'nın önde gelen firmalarından biriyle çalışıyoruz Vestel olarak. Size anlattığım süreçlerin hepsini yaşadık. Bize birkaç prototip geliştirdiler. Bir tanesini seçtik. Ondan sonra, ki bu çalışma için 300 bin dolar para harcadık, prototipi Vestel'deki imalat mühendislerine getirdik. Bize 'Çok pahalıya malolur, yapama yız. Yaptığımız taktirde, bu ürün bizi piyasada rekabetçi hale getiremez' dediler. Söylememe gerek yok, görmediğinize göre, o ürün piyasaya çıkmadı.

Bir başka kriter de ben ilave etmek istiyorum. Ürünü oluşturduk, bütün kriterlere uygun, ama önemli miktarda pazarlama bütçesine ihtiyacımız var. Para da çok önemli. Paranız yoksa, ürününüzü tanıtmanız, geniş kitleler tarafından kabul görmesini sağlamanız çok zor. Ben panelist arkadaşlarıma tek tek sormak istiyorum. Genç arkadaşlarıma, okuyacakları kitaplar, takip edecekleri dergiler, internet siteleri konusunda önerileriniz neler?

Serhan Güzelderen:

Sonuçta, öğrenci arkadaşlar interneti sürekli takip ediyorlar. Zaten, artık internet üzerinden dünyanın her yerine ulaşabiliyorsunuz. Paris Motor Show'dan henüz döndük. Ama, biz daha fuara gitmeden, herkes bütün modelleri görmüştü. Ekstra bir çaba sarfetmelerine gerek yok artık. Artık, her bilgiye ulaşılıyor. Öyle, net bir şey söyleyemiyorum.

Alphan Manas:

Dünya'da yaklaşık 2000-2500 tane tasarım firması var. Ben, onların yerinde olsam, bütün bu tasarım firmalarının web adreslerini bir şekilde toplar ve orta sınıf firmalar üzerinden hareket ederek, kendime hedef olabilecek tasarım firmaları seçerdim. Onların ürünlerini de çok yakından takip ederdim. Birçok konsept ürünlerini web sayfalarına koyabiliyorlar. Gelecek ürünleri de çok rahat algılayabiliyorsunuz.

Cengiz Ultav:

Ben, kitap vesaire yerine, bir başka konuyu dile getirmek istiyorum. Şimdi, otomobil tasarımları vesaire, büyük şirketlerin oldukça yönlendirdiği konular. Ama, insan hayatını değiştiren tasarımlar. Bunların peşindeki insanlar kim? Buna baktığımızda, birkaç şey görüyorsunuz. Belirli bir entellektüel olgunluğa ulaştıktan sonra, aç açına dahi olsa bile, dünyayı gezip görmenin tasarıma çok katkısı olacağına inanıyorum. Yani, şiir okumanın, Zen felsefesinin bir ürüne yansıtacağı çok şeyin olduğunu ve biraz bu konularda derinleşmenin, faydalı tasarımlar yaratmada etkili olacağına inanıyorum.

Şahin Tulga:

Sevgili arkadaşlar, ben bundan önce çok panelde bulundum, ama bu kadar çok zevk al dığım, bu kadar çok bilgi öğrendiğim bir panel ol madı. Hepinize teşekkürler.


*ADesign Fair 2004 İstanbul Uluslararası Tasarım Buluşması kapsamında düzenlenen panellerden birine ait bu yazı ve resimler, fuardaki tüm konferans ve panelleri içeren art+decor Dergisi Kasım 2004 ADesign Fair Özel Sayısı'nın ücretsiz ekinden yararlanılarak hazırlanmıştır.

         
     
TurkCADCAM.net > Türkiye'nin yeni ürün tasarım, geliştirme, CAD/CAM/CAE, CNC, kalıp ve imalat teknolojileri portalı
***** Sektörün profesyonel bilgi ve işbirliği platformu *****
© 2002-2017  Sinerji Yayıncılık, Tanıtım ve Danışmanlık Hizmetleri
Bu portaldaki içerik, ancak kaynak belirtilmesi ve izin alınması şartıyla yayınlanabilir.